a project by http://www.serhatkoc.com

Latest

Avea ve garajistanbul’dan catpower konserinde organizasyon rezaleti

We unfortunately had a very very bad night at Catpower Concert by Avea in Garajİstanbul on 9th of February 2012.

And these three articles sum up BIG FAILURE of @Avea @Escape_To_Music @garajistanbul at @CATPOWER Istanbul concert!

http://www.tikabasamuzik.com/garajistanbul/

http://www.eksisozluk.com/show.asp?t=garajistanbul

http://13melek.blogspot.com/2012/02/cat-power-garajistanbul.html

And here are my tweets about this subject on my @mckrees Twitter account:

@Avea @Escape_To_Music @garajistanbul said concert was @9pm but @CATPOWER said that it was @10.45pm when she came at that time…

@Avea @Escape_To_Music @garajistanbul you all suck! @CATPOWER Istanbul concert completely destroyed by your speechless amateurism & failure

@Avea @Escape_To_Music & @garajistanbul ruined @CATPOWER Istanbul concert & destroyed fans’ nerves! never make an organization again please!

@Avea @Escape_To_Music @garajistanbul you all suck and completely ruined last night @CATPOWER Istanbul concert and destroyed fans’ nerves!:(

@Avea @Escape_To_Music @garajistanbul destroyed @CATPOWER concert & fans’ nerves!

@CATPOWER concert RUINED by @Avea @Escape_To_Music @garajistanbul last night in istanbul!!!…..

and these are some selected ones from friends’ Tweets:

@nihanbora
Cat Power konseri berbatti! Avea bu isi yapamiyor. Organizasyon kotu, konser mekani yanlis. 21 yazan konser 22.45’te baslayamaz!

@sogutlusokak
8.30’da ordaydim. karda, sogukta milleti 9.30’a kadar beklettiler. kapilari acmadilar. kadin 11’de cikti. ben gormedim.

@noiamsid
dünkü cat power konserindeki organizasyon rezaleti

@Tikabasamuzik
Ben yazdım, abartıyorsun dediler. Zamanaı uymayan kurumun aramızda yeri yok… Garajistanbul??? –

@missechoes
catpower konseri ve garajistanbul’un rezilliği

@zulalk
Garajistanbul’da rezalet

@noiamsid
dünkü cat power konseri, tam bir başarısız organizasyon örneğiydi.

and when we all wishing to hear a few sentences about their big mistakes after all these horrible moments
an e-mail sent to our inboxes which was so dumb so ridiculous as follows:

From: Destek Biletix
Date: 2012/2/14
Subject: ÖNEMLİ DUYURU : CAT POWER KONSERİ HAKKINDA!
To:

Değerli Müşterimiz,

Avea Escape To Music Konserleri kapsamında gerçekleşen Cat Power konseri sırasında bazı organizasyonel aksaklıklar yaşanmıştır.

Organizatör tarafından verilen bilgiye göre Biletix üzerinden bilet alan tüketicilere 18 Şubat Mando Diao konseri için davetiye verilecektir.

Mando Diao konser davetiyenizi, 14 Şubat tarihinden itibaren, 0212 324 60 84 no’lu telefondan Priz Organizasyon ile görüşerek temin edebilirsiniz.

Keyifli bir konser dileriz.

Saygılarımızla
Biletix Müşteri Hizmetleri

Biletix Bilet Dağıtım Basım ve Tic. A.Ş.
Çağrı Merkezi: 0216 – 556 98 00
http://www.biletix.com

Kartal 1 is mahkemesinin buyuk ayibi

Kartal 1 İş Mahkemesi'nin Büyük Ayıbı

Bu yazıyı kapıya hakimin değil kalem memurlarının astığına inanmak istiyorum. Aslında bırakın hakimi kalem memurlarının bile böyle fahiş bir saçmalamaya imza atmış olması zaten adaletin olmadığına inandığımız Türkiye’de bir diğer somut gösterge olarak belleklerimize kazınmış durumda artık.

Peki bu yazıyı hiç mi bir savcı görmez, hiç mi bir hakim dikkat etmez burada yazanın hukuk devleti olan Türkiye’nin temel kanunlarından olan Avukatlık Kanunu’na aykırı olduğunu ve adaletin tecelli etmesi gereken çatı olan adliye içinde adaleti tecelli ettirecek üç ayaktan biri olan avukata yapılan bu büyük haksızlığı herkes mi görmezden gelir?

Ben 13 Ekim 2011 Perşembe günü Kartal FSHCM’deki duruşmamı beklerken aynı koridorda yan kapıda asılı bulunan beni şoka sokan bu yazıyıgördüm. Tüm meslektaşlarım gibi işlerim çok aceleydi ve gidip savcıya şikayet edemedim. Ama Twitter’da paylaştım: arkadaşlarıma yaydım. Çünkü bu mahkemede bir dosyam olsa ve dilekçe sunarak vekaletim bulunan dosyadan örnek almak istesem ve kapıda yazan fotoğrafta görebileceğiniz yazıya uygun şekilde hakim talebimi reddetse ben bu işi AİHM’e kadar götürür kazanırım diye düşünüyorum.

İşte bu ülkede kraldan çok kralcılık çok olduğu gibi: vur deyince öldürcüler de çok. Her vekilin e-imzası mı olmak zorunda vekaleti olan dosyaya bakmak için? Böyle bir zorunluluk olabilir mi? Her vekilin bilgisayarı ve bilgisayar kullanma bilgisi mi olmalı?

Bu ülkede kanun var diyoruz her gün; hukuka inanmak istiyoruz her nefes aldığımız an. Ama maalesef tüm çabamıza rapmen bu isteklerimizde muvaffak olamıyor ve bu inançlarımızın boş çıktığını görüyoruz.

Avukatlık Kanunu Madde 2: “Yargı organları, emniyet makamları, diğer kamu kurum ve kuruluşları ile kamu iktisadi teşebbüsleri, özel ve kamuya ait bankalar, noterler, sigorta şirketleri ve vakıflar avukatlara görevlerinin yerine getirilmesinde yardımcı olmak zorundadır. Kanunlarındaki özel hükümler saklı kalmak kaydıyla, bu kurumlar avukatın gerek duyduğu bilgi ve belgeleri incelemesine sunmakla yükümlüdür. Bu belgelerden örnek alınması vekaletname ibrazına bağlıdır.”

Avukatlık Kanunu Madde 46: ” Avukat, işlerini kendi sorumluluğu altındaki stajyeri veya yanında çalışan sekreteri eliyle de takip ettirebilir, fotokopi veya benzeri yollarla örnek aldırabilir. Avukatın onanmasını istemediği örnekler harca tabi değildir.
Avukat veya stajyer, vekaletname olmaksızın dava ve takip dosyalarını inceleyebilir. Bu inceleme isteğinin ilgililerce yerine getirilmesi zorunludur. Vekaletname ibraz etmeyen avukata dosyadaki kağıt veya belgelerin örneği veya fotokopisi verilmez.”

Bu konuda detaylı bilgi için Av. Serkan Ağar ve Av. Zeynep Bahadır’ın “AVUKATIN DOSYA İNCELEMESİNE GETİRİLEN İDARİ SINIRLAMANIN KANUNA AYKIRILIĞI” ismindeki şu öz çalışmalarına bakılabilir:

Klasik olacak ama şu aşina cümle ile bitirmek istiyorum:
“Görevimizi yaparken kimseye, ne müvekkile ne hakime ne iktidara tâbiyiz (…) Avukatlar esir kullanmadılar; fakat efendileri de olmadı.”
Molierac

Nihat Genç : “Akp zeki insanlardan oy alamaz.”

İnternet Kurulu ve BTK Sansürü (Sözde!) Tartıştı !!!???

İK ve BTK Sansürü Tartıştı (?!)

17 Mayıs 2011 günü İstanbul’un istiklal Caddesi’nde ve Türkiye’nin pek çok şehrinde İnternet Sansürü’ne karşı yürüyüş yapıldı.
Bizim gibi bu protestolara katılmış bir arkadaşa ait izlenimi şuradan okuyabilirsiniz.
Bu kamuoyu tepkisinin(?) üzerine(!) İnternet Kurulu olaya el atmaya karar verdi.
Böylece, 25 Mayıs 2011 Çarşamba günü İstanbul Bilgi Üniversitesi Dolapdere Kampüsü Hukuk Fakültesi Mahkeme Salonu’nda,
İnternet Kurulu ve BTK’nın STK’lardan ve sektörden gelen temsilcilerle birlikte
BTK’nın 22 Ağustos’ta yürürlüğe girecek güvenli internet filtre paketleri hakkındaki kararına ilişkin
toplantı düzenlendi.
Toplantı sosyal medyada adeta canlı yayın yapıldı.
Toplantıdan sürekli olarak sosyal medyaya canlı canlı anında gönderilen mesajları ve sonrasındaki yorumları da okumak için
şu adresleri ziyaret edebilirsiniz:
Sosyalmedya Sitesi’ndeki Canlı Korsan Yayın
Friendfeed’de Toplantı Boyunca Yazılanlar
Twitter’da #internetkurulu Etiketi İle Yazılanlar
Toplantı öncesinde yapılan bir haber için şurayı okuyabilirsiniz:

Toplantı sonrası bir habere örnek olarak ise şu habere bakabiliriz:

Bu anlamda bu adreslerden okuduklarımızdan sonra yorumlarımızı burada ya da sosyal medyada daha çok paylaşırsak bence yapıcı eleştiri anlamında katkımız büyük olur.
Ayrıca Korsan Parti olarak toplantı, sonuçları ve gelecekteki eylemler hakkında kısa bir fikir metni de yayınlayabiliriz.
Toplantıda bulunan bir arkadaşımızın tuttuğu blogda konu hakkında yazdığı yazıyı ise lütfen şuradan okuyunuz:
Aynı blogda, toplantıda çıkan öneriler de iletilmiş:

Ayrıca,
şu adreste de tıoplantı sonrasında bir yazı yazıldı bu konuda.
Bu yazıya daha sonra bu konuda internette yayınlanmış diğer yazıların linkleri de eklenecektir.
Ttoplantı hakkındaki şahsi fikrim ise şu şekilde belirteyim:
bu internet Kurulu ve BTK toplantısının sadece halkın gözünü boyamak ve belki de bizlerin(!) gazını almak için yapıldığını düşünüyorum. Öyle ki: yaklaşan seçimler öncesi oy toplamak derdinde olan iktidarın en sevdiği idari kurumlarından olan BTK ve ne işe yaradığı asla anlaşılamayan İnternet Kurulu, vatandaşa şirin görünmek adına böyle bir toplantıya okey verdi kanaatimce.

Serhat Koç

McKrees Frontier RAM

yaşam tarzı namusmuş: o da teminatları altındaymış!

“her bir vatandaşımın yasam tarzı, bizim namusumuzdur, bizim teminatımız altındadır” Recep Tayyip Erdogan
bu yazı üsküdar’ın göbeğinde bir afiş olarak karşıladı beni önce. inanamadım gerçekten.
şimdi bakıyorum da AKEPEnin twitter’inda da yaziyormus.

inanilmaz.

“vatandaş”ın ne olduğunu anlayamamış bir zihniyet.
cumhuriyetten, demokrasiden nasibini almamış bir mantık.

“namus” gibi soyut ve kanlı bir sosyal olguyu temel değer görebilen bir çağ dışılık.

teminat altına alması gereken onca değer varken,
namus’a özgülenmek.

yaşam tarzlarına namus prangası vurmaya çalışmak.

benim yasam tarzim kimsenin namusu degildir.
birak namusu kimsenin hicbirseyi degildir.
teminat altında olmasi gereken ozelliklerim ise AİHS ile altına imza attigimiz
temel evrensel insan haklarıdır.

iyiden iyiye bu insanların yönettiği ülke,
-en sevdiğim coğrafyada olsa, teker teker her şeyine de aşık olsam-
artık yaşanılmaz bir yer olmuş çıkmıştır.

bir insan evladının dediği gibi:

Davos’a bir daha gelmeyeceksen gerçekten, ben Davos’a yerleşiyorum RTE!…

hocam.com hakkında

Bu site oldukça ilginç bir site ve gerçekten de üye olmaya değer ve fakat sitede maalesef çok uzun bir kuyruk bekliyor sizi üye olmaya kalktığınızda hesabının aktive edilmesini bekleyenlerden oluşan.

Bu nedenle bu tür yazılarla hocam.com sitesini tanıtarak sırada öne geçebiliyorsunuz.

Sonuçta tam üye olabildikten sonra daha iyi görebileceğim ama şimdiden çok başarılı bir üniversite sitesi ortamı kurmuş olduklarını gördüm ve çevremden de aynen bu şekilde duydum.

Deneyip gördükçe tekrar yazarım mutlaka.

UYAP mı? ÇALIŞTIĞINI GÖRMEDİM!

Tarih: 24 Ağustos 2010 Salı
Saat: 09.15-12.00 arası
Yer: İstanbul Ümraniye Adliyesi Tevzi Bürosu Önü
Kişi: İstanbul Barosu’na kayıtlı Av. Serhat Koç
Konu:Her zamanki gibi UYAP çalışmıyor, insanlar kuyruk. herkes dava açma, takip başlatma, harç yatırma telaşında. Ama 2010 Türkiye’sinin madalyalı Ulusal Yargı Ağı programı (o anda diğer avukat arkadaşlardan telefondan öğrenildiğinde ve günün devamında diğer adliyelerdeki kalemlere de sorulduğunda öğrenildiğine göre) yine ve yeniden çalışmıyor.

evet bu kadar basit sistem çalışmıyor.
ve yine tüm adliye yatıyor.
yatmak zorunda çünkü sistem çalışmıyor.
tüm adliye ne yapıyor.
e tabi yatıyor.
neden yatıyor?
çünkü sistem çalışmıyor.!!

abarttım zannediyorsunuz di mi?
bu satırları yazarken henüz 1 yılım dolmadı avukatlıkta, ve stajyerlik dönemim dahil bu kaçıncı tam güne veya yarım güne yayılan UYAP çalışmaması hadisesi benim gördüğüm ki ben pek adliyeye gitmiyorum.

Sonuç: Demek ki neymiş Türkiye’de vatandaşın hakkı olmadığı gibi hakkını arama hakkı da yokmuş. vatandaşın, avukatın işi gücü yokmuş tevzi bürosu önünde, vezne önünde saatlerce bekleyecek ama sistem gelmediği için işini yapamayacakmış.
öyleymiş.
uyap denilen bu meretin sistesine baktım vatandaşlar ya da avukatlar için sistem çalışmadığında aranılacak bir telefon numarası yok. yani nedir durum ne zaman gelecek sistem diye sorabileceğimiz bir yetkili yok.
sadece donanımsal arızalar için teknik servis numaraları var tabiki o da adliye çalışanları için.

peki 26 – 28 Mart 2010 arasında Harbiye Askeri Müze’de yapılan Euroforensics Adli Bilişim Kongresi’nde UYAP mükemmel çalışıyor hiç bir sorunu yok, böyle güzel yazılım ve uygulama bulamazsınız diye 1 saate yakın pardon ama kafa ütüleyen! yetkili kişilere o gün de sormuştum (o gün kıvırttılar) şimdi de soruyorum:

UYAP BENCE ÇALIŞMIYOR! SİZCE ÇALIŞIYOR MU?
TEK SORU TEK CEVAP LÜTFEN!…

ABD = AKP

ABD’nin Irak’a saldırıp işgal etme sürecinde en çok kullandığı dayanak kelimeler ile AKP’nin 12 Eylül 2010’da oylanacak olan Anayasa değişiklik paketine evet kampanyasında kullandığı destek kelimeler birbiriyle aynı.
Ha Washington’da Bush ha Üsküdar meydanında Erdoğan.
Aynı sözcükler: “Demokrasi için” “Özgürlük için” “Adalet için”…

ben de:
“Same shit different asshole”
demek istiyorum.

Software tracking

Loretta Livingston’s workshop at April 2007 Dance Camera İstanbul

Sevim Tanürek’in nasıl cinayete kurban gittiğini, hala başbakan olan kişinin oğlunun nasıl katil olduğunu,

adaletin de ayrıca nasıl katledildiğini.

ve de gemi milyoneri olan erdoğan evladının askere nasıl gitmediğini, testis kanseri olduğunu! çürük raporu olduğunu öğrenin. araştırın internette de.

ve BU VİDEO‘yu paylaşın lütfen.

kimler nerelerde neler yapıyorlar lütfen düşünün, kimler bizim adımıza “devlet” olarak geçiniyorlar.

ben utanıyorum siz de utanın.

tabi gerçek utanması gerekenler utanmayacaklar, oy almaya devam edecekler.

youtube’a erişim yine engellenmiş YÜCE! Türk adaleti tarafından.

pek çok diğer yöntemle ulaşabileceğiniz gibi

http://girisyasak.net/

üzerinden verdiğim youtube linkine ulaşabilirsiniz.

Doğduğunuz gün neler olmuş?

Doğduğum günle ilgili detaylı bilgilerebu sitedenulaşabiliyorum ve son derece detaylı bu sonuçları siz de çok başarılı bulabilirsiniz kanaatimce.

Medya ve Kişisel Güvenlik – Stj. Av. Serhat Koç

Serhat Koç‘un online ortamda yayınlanmış ilk makalesi burada.Teşekkürler Gökhan Ahi.
Anahtar Sözcükleri: İnternet, Kişi Güvenliği, Medya, Kişi Hakları, Özel Hayatın Gizliliği, Web 2.0, Kişisel Verilerin Korunması, Facebook, Youtube, Skype ve Anonimlik olan bu çalışmada “Hukuk Devleti’nde Medya ve Kişisel Güvenlik” noktasından yola çıkılmakla beraber; özellikle İnternet’in günümüzün en önemli medyası olduğu düşüncemizden ötürü bu alanda yaşanan yeni gelişmeler bağlamında ihtiyaç duyulan hukuki bakışı sağlamak amaçlanmıştır. Ülkemizdeki durumun fotoğrafının çekilmesi amaçlanırken farklı ülkelerdeki uygulamalarla da karşılaştırmalar yapılmıştır. Hukuk, iletişim, adli bilişim ve sosyal mühendislik gibi bakış açılarıyla sorunlara çözüm önerileri getirilmeye çalışılmıştır. Çalışma özellikle internet medyasının içeriğinin yeni belirleyicisi olan sosyal ağlar ve diğer web 2.0 uygulamalarından olan Facebook, Youtube, Skype gibi uygulamaların içeriklerinin ötesinde amaçları olup olamayacağı ya da kullanıcıların bunları amaçları dışı kullanma ihtimalleri tartışılmıştır. Kişilerin sağduyulu kullanım yönünde eğitilmeleriyle, kanun koyucu ve uygulayıcılarının da bilinçlendirilmesiyle, sözkonusu uygulamaların hayatımızı olumlu yönde geliştirmek için en etkili ve sorunsuz şekilde kullanılabilecekleri sonucuna varılmıştır. Kişisel güvenliği tehdit edenin İnternet’in kendisi veya yeni iletişim mecraları olmadığı ve fakat her zamanki gibi bunların kullanılması esnasındaki kötü niyetli yaklaşımların sorunların temelini teşkil ettiği örneklemelere gidilerek özellikle vurgulanmıştır.

ya İstanbul’un suları çeker seni ya da salo…..

ya İstanbul’un suları çekti beni ya da salo….
Deniz galiba bütün bunların nedeni. O mavi-yeşil-lacivert renk.
Sanal bir güzellik gibi. Yağlıboya bir tablonun henüz kurumamış yüzeyini izler gibiyim.
Vapurda tüm soğuğa rağmen dışarıda oturmuşum ve seyreyliyorum boy aynamı.
Herşeyden koparıyor da beni bende unutturuyor gibi.
Sanki tüm gördüğüm bu şehir silüeti bir manzara değil de bir gravür o benim çok sevdiğim 15.-16.-17. y.y. dönemleri İstanbul’unu bana hatırlatan?…
Tamamlanmamış bir gerçeklik parçası mı bu gördüğümü düşündüklerim. İstanbul bu şekilde kaç parçadan oluşuyor acaba ve ben kaçını bulabileceğim, bulmak isteyeceğim?

Uzaktan en işlek semtlere bile baktığımda sanki tüm binalar ıssız, terkedilmiş gibi; yaşam yok sanki ama vapur ya da motor kıyıya yaklaştıkça benimle birlikte karaya dökülen ve karada oradan oraya zaten o an itibariyle de koşturmakta olan binlerce insan: herkes kendi işinin peşinde ama hiç kimse tek bir işin değil…

Ben mi kuruyorum bütün bunları, çektiğinden midir beni içine ve dibine tamamen ve tümden öylece.
Çünkü ben başkaca su parçası görmedim bana kendisini bu şekilde seyrettiren, çeken beni çeken ve sularına karışmak istediğim.
Dünyanın başka sularında bu mümkün olabilir mi olabilecek mi acaba benim için? Gerçeklerde ve yüklenmiş yokluklarda yolculukla en sevdiğim, kendimi dinleyip bulduğum da arayıp paylaşmayı özlediğim…

Bir ziğnos Bedri Rahmi’nin selamını fısıldıyor şimdi acı çığlığıyla kulağıma.
cama dayadığım alnımı ve burnumu kaldırıyorum izlerinin kaldığı buhulanmış cama takılıyor gözlerim…
evet yine geldik bir kez daha burası:
üsküdar, eminönü, karaköy, beşiktaş, …

Alev Alatlı ve Nihat Genç

Bence Alev hanım’ı herkes dınlemeli ve herkes okumalı. O bir değer,fenomen ve hediye diyorum…Örneğin bu videodan başlayabiliriz kendisinin ne kadar bizim için önem arz ettiğini anlamaya.

Ayrıca Nihat Genç’in Erdoğan ve şeref üzerine videosunu izlemenizi tavsiye ederim. Ayrıca kendisinin sanatçılara yaptığı eleştiriyi ve de Onur yok şeref yok %47 değil %98 olsan ne yazar dediği videoyu da izleyin lütfen.

Veysel Gençten’s “Istanbul”

İstanbul 4 Mevsim adındaki bu mükemmel çalışma için tebrikler ve teşekkürlerVeysel Gençten

Nazım Hikmet * Vatan Haini – Fazıl Say ve Genco Erkal’dan…

vatan çiftliklerinizse….

Vodpod videos no longer available.

Mikserdeki Beyin e-dergi

MB logo

MB logo

Mikserdeki beyin çevrimiçi içeriği ve özgünlüğüyle gerçekten de dikkatimi çekiyor ne zamandır. Web üzerinden ya da indirilerek bilgisayardan okunabilen oldukça zengin ve de bağımsız içeriğinin konu olarak dağılımı genel olarak fotoğraf portfolyo ve röpörtaj ağırlıklı. Bence çok başarılı bir kültür sanat e-dergisi olarak umarım benzerlerine de örnek ve yol gösterici olur da ekranlarımızı daha çok Türkçe içerik şenlendirir.

MB 2. Sayı

MB 2. Sayı

Günümüzde hala ben dergimi elimde tutmak istiyorum kağıdı hissetmek istyorum diyenlere buradan duyurulur: lütfen e-dergileri destekleyin ve dünyayı korumamıza yardımcı olun. Her basılmış dergi-cd-dvd dünyamıza attığımız yeni bir kazıktır.

Dekolaj zaman

49583İnsanlığın en erken dönemlerine kadar uzanan duvar resmi geleneğinin çağdaş bir yorumu niteliğindeki yapıtlardan oluşan bir sergi vardı Pera Müzesi‘nde Mayıs-Temmuz 2008 döneminde.
Bu sergiye ben gidememiştim. Ancak sergi haberlerinden yola çıkarak sergi sahibi sanatçıları çok araştırdım. Çünkü Kolaj ve Dekolaj’ın da karşılıklı buluşması niteliğindeki sergideki eserler internetten algılayabildiğim kadarıyla benim de fotoğrafta kullanmaya çalıştığım bir pratiğin sonucu gibiydiler. Öyle ki 20’li yıllarıda doğup 60’lardan itibaren uluslararası sanat ortamında etkinlik gösteren iki ustanın; Burhan Doğançay‘ın kolajları ile Jacques Villeglé‘nin dekolajları  karşılaştırmalı olarak sunulmuştu bu sergide. Çok farklı kökenlere ve kültürlere sahip olmalarına karşın, erken dönemlerinden başlayarak kente özel bir ilgi besleyen bu iki sanatçının birbirinin karşıtı gibi görünen yöntemleri aslında benzer olan iki tutumu da yansıtmıyor değildi. Kent kavramının insan üzerinde ya da benim üzerimde bıraktığı o çok katmanlılık çok yönlülük ve çok yüzlülük hissiyatının snat medyalarına aktarılması faaliyeti bana hep ilgi çekici geliyor. Rastlanılan doğal kolajların sokakta fotoğraflanmasıyla beraber kolajın parçalarının dekolaj ile damıtılması ve yeniden bir araya getirilmesi başlı başına şehri algılamaya yönelik ciddi bir uğraş. Fotoğraf makinenizi alırsınız elinize ve düşersiniz sokaklara: üst üste yapıştırılmış afişler takılır gözlerinize önce, biraz sonra üst üste yan yana duran zıplayan toplar gibi gözükür istiklal caddesindeki insan kafaları uzaktan size, gezdikçe ayrıştırırsınız da bazen olanla hayali ve gerçekle düşü; bir yerlerde bir kısım sanatçıların tam da o anda afişleri ya da resimli tabakaları üst üste koyup bazılarını yırtarak dekolaj çabasında olduklarını ama esasında aslen doğanın bir dekolaj üstadı olduğunu hatırlar ve anlarsınız ya da ona doğa demezsiniz de yaşam dersiniz ama sürüp gidip zaman bile parçalanmışlığıyla bir dekolaj değildir de nedir her gün bir kaç yerinden daha yırtarak bozduğumuz bir kolaj aslında bir zamanlar bir yerlerde oluşturulmuş olan.
Bu arada meraklısına bir not: gidilip gezilesi bir mekan olarak Burhan Doğançay’ın müze‘si salık verilebilir.

Zaman gazetesi tv reklamı “Yaftalamadan Düşünün”

Cumhuriyet gazetesinin burada izleyebileceğiniz benim içerik olarak pek de anlamsız bulduğum reklam dizisinin bir tek aynalı olanı teknik açıdan umud vaad eder gibi gözüktü bana. Oysa ki son zamanlarda bence Türkiye tarihinin en başarılı kampanyası olabilecek reklam Zaman gazetesinden geldi. Sokaktaki herkes birbirini sakalından, bıyığından, başörtüsünden, giysisinden, konuşma şeklinden ve daha pek çok özelliğinden dolayı açıkça yaftalıyor ve her geçen gün daha da kamplaşmış, ayrışmış bir toplum haline geliyoruz, sokakta, vapurda, otobüste sorgulayan bakışlardan çekinmeden herkesin hareket edebildiği özgür bir Türkiye asla olamayacak mı? Bu sadece bir hayal mi? Biz ne zaman ‘ortalama Türk insanı’ diye bir genellemeyi olumsuz değil de olumlu çağrışımlar için kullanabileceğiz?
Vodpod videos no longer available.

Sabah Gazetesi tv reklamı “Cumhuriyeti biz kurduk”

Kimilerine göre Türkiye’de bugüne dek yapılmış en başarılı tv reklamı…. Bence de oldukça dikkat çekici bir reklam ama sokakta yürüdüğümde maalesef yansımalarını pek de toplumda göremediğim o güzel Türkiye’den bahseden…

Vodpod videos no longer available.

PORTECHO’dan “Sympathy” Balans Music Hall’da canlı

Portecho‘yu Ankara if performance hall konserinde canlı dinleyebilmiş birisi olarak canlı performanslarından her zaman albümü dinlemekten çok çok daha fazla haz alıyorum ve etkileniyorum.En kısa sürede kendini bilen o gece orda olan herkesle! ve yeni yenilerle yeniden portecho canlı demek istiyorum en kısa zamanda İstanbul’da…

Vodpod videos no longer available.


Attila Şenkon’dan Sustum Duydun Mu?

 

Sustum Duydun Mu ?

Sustum Duydun Mu ?

nereden hafızama çalındı hatırlayamasam da şimdi bir anda tekrar parladı bu kitap zihnimde…

 

düş hekimi Yalçın Ergir’inde burada değindiği Attilâ Şenkon tarafından yazılmış bir öykü kitabı.

Ben maalesef çok merak etsem de bu kitabı henüz okuyamadım.
Sustum Duydun Mu; Ten Yükü ve Bıyık İzi Yalanları üçlemesinin son kitabı… olarak yazılmış. Diğer kitaplar da kesinlikle araştırmaya ve okumaya değer gibi gözüküyor, en kısa sürede üçlemeyi okumayı düşünüyorum.

İnci Aral kitaptan bahsederken şöyle diyor: “Erkeğin aldatılışına ilişkin o büyük sansürü satır satır yıkıyor. Haksızlığa uğramış erkek ruhunun, kabuk bağlayamayan kocaman bir yaraya dönüşmesinin; kovulduğu kalbe geri dönmekle o kalbi delik deşik etmek arasında gidip gelmesinin; ihanetin karşısına intikamla çıkmasının acılı durumları, iz bırakacak öykülere dönüşüyor.”
Bu arada yazarın 1998’de Nazlı Eray‘ın yaşamöyküsünden yola çıkarak yazdığı ilk romanı’nın Bütün Düşler ‘Nazlı olması da kayde değer bir durum gibi duruyor.
Bahsedildiği gibi bir arka planı varsa pek dokunulmamış bir alanın aktarılması amacıyla  bu ktiabın ve üçlemenin geri kalanlarının kısa film olarak dönüştürülebileceğini düşünüyordum ki  Güldane Ayaoku Yiğit tarafından filme alınan Ten Yükü’nün, 19. İFSAK Ulusal Kısa Film Yarışması‘nda dördüncü olduğunu gördüm.

Zülal Balpınar

 

Zülal Balpınar

Zülal Balpınar

O bir Prof. Dr. Zülal BALPINAR.
Hatırlayanınız var mı kendisini?

 

Bana hep işitme engelliler için haber bülteni ve arkasından da Voltron‘ı hatırlatır siması…

Beraberinde pek çok anıyı da beraberinde canlandırır; bir kıvılcım olur kendisi o eski ve güzel saf 80ler günlerini hatırlamaya dair..
Zülal hanımı ses tonuna kadar unutmak mümkün değil kesinlikle zaten …çok tatlı bir sesi vardı ve TRT‘de bize hayatımızın ilk audio-visual ingilizce dersini anlatırdı…cumartesi sabahları programını yapardı… sene 88 veya 89.her cumartesi sabahı saat 10:00’ başlayacak çizgi film kuşağını izlemek için televizyon karşısına geçıp 08:00-10:00 arası da onu izleyip feyz alırdım.

“bu bölümümüzde martin bira isteyecek fakat işyerinde bira içilmediğini öğrenince çok üzülecek” tarzından açıklayıcı cümleleriyle süslediği trt2 ve daha sonra da trt4’te ingilizce öğreten kısa küt Mireille Mathieu tarzı saçlarıyla , toparlak yüzüyle açık öğretim ingilizce dersini anlatan Anadolu Üniversitesi Eğitim Fakültesi‘nde çalışan bir teyze vardı kendisi o zamanlar Yard. Doç. idi ve fakat şimdi prof. ve ingilizce öğretmenliği bölüm başkanı…
Zülal Balbınar’dan başkası değil bahsettiğim şahsı muhterem kişilik…Bence micheal smith ile sunduğu tv’deki ingilizce derslerini yine o kasetlerden vermeliler.

sen çok yaşa ve hep senin gibi hocalarımız olsun Zülal hoca….

Skype’ı Dinleyerek mi Saklasak Dinlemeden mi Saklasak?


Skype
Skype

skype dinlenebilmeli mi dinlenememeli mi tartışması açıldı: daha neler göreceğiz şu fani dünyada.

Avrupa Birliği’nin İtalya hukuki temsilciliğinin yaptığı açıklamaya göre internet üzerinden yapılan telefon konuşmalarını dinlemek mümkün değil. Bu durum yine Avrupa Birliği’ne göre, suçlular için bulunmaz nimet. Konuyu Skype üzerinden örnek vererek açıklayan AB, Skype’ın şifreleme sistemini yetkililerle paylaşmayı reddetmesi yüzünden bu mecra üzerinden yapılan konuşmaları dinleyemediklerinden yakınıyor.

Suçluları telefon dinleyerek yakalamaya alışan İtalyan polisi, Skype yüzünden zor günler geçiriyor. İtalyan polisi son zamanlarda dertli. Fakat dertleri ortalığı karıştıran suçlular değil, suçluluların birbirleri ile iletişim kurmak için keşfettikleri yeni yöntem. Teknolojiye ayak uyduran İtalyan mafyası ve uyuşturucu kaçakçıları artık kendi aralarında iletişim kurmak için normal telefonları değil, Skype’ı kullanıyor. Tabi ki bunun nedeni artan faturalar değil, Skype’ın sunduğu 256 bit’lik şifreleme! İtalyan polisi bir süredir Milan’daki birkaç sabit telefon hattını, uyuşturucu ticareti üzerinde döndüğünden şüphelendiği görüşmeleri deşifre etmek için dinliyordu. Fakat suçlular sabit hattı bırakıp VoIP’ye geçince polisin de önüne Skype’ın güçlü şifreleme yeteneği çıktı.

Ülkemizde yaşananlara benzer telekulak skandallarının da sıkça yaşandığı İtalya’da şu anda polis Skype’a bir önlem ararken, siyasetçilerin Skype’a ilgi duymaya başladığı gözleniyor.

Skype yetkilileri ise konuyla ilgili olarak kendilerine resmi bir talepte bulunulmadığını, bulunulduğu takdirde şirketin resmi ilkeleri gereği hukuken ve teknik olarak ellerinden ne geliyorsa yapacaklarını söylüyorlar. Ancak yine “şifreleme sisteminden dolayı dışardan müdahelenin teknik olarak pek de mümkün olmadığını,” ekliyorlar. Öte yandan, şirketin kendisi bile müdahale edemezken, Alman polisi daha önce bu tür bir dinlemeyi hazırladıkları Truva atı programı (Trojan) yardımıyla yapmayı başardığını iddia ediyor. Basında konuyla ilgili olarak çıkan başka bir haber ise, Amerikan Ulusal Güvenlik Servisi’nin Skype’ı dinlemelerini sağlayacak bir yöntem geliştiren “hacker”‘lara çuvalla para teklif ettiği yönünde. Eğer bir “hacker” bunu başarmadıysa şimdilik cin Alman polisi dışında Skype’ı dinleyebilen resmi bir merci bulunmuyor. Yok eğer böyle bir “hacker” çıkıp teklife “Varım,” dersey, ‘Büyük Birader’! adını kullanan Skype kullanıcılarından uzak durmamız gerekebilir.