a project by http://www.serhatkoc.com

quotes

Kartal 1 is mahkemesinin buyuk ayibi

Kartal 1 İş Mahkemesi'nin Büyük Ayıbı

Bu yazıyı kapıya hakimin değil kalem memurlarının astığına inanmak istiyorum. Aslında bırakın hakimi kalem memurlarının bile böyle fahiş bir saçmalamaya imza atmış olması zaten adaletin olmadığına inandığımız Türkiye’de bir diğer somut gösterge olarak belleklerimize kazınmış durumda artık.

Peki bu yazıyı hiç mi bir savcı görmez, hiç mi bir hakim dikkat etmez burada yazanın hukuk devleti olan Türkiye’nin temel kanunlarından olan Avukatlık Kanunu’na aykırı olduğunu ve adaletin tecelli etmesi gereken çatı olan adliye içinde adaleti tecelli ettirecek üç ayaktan biri olan avukata yapılan bu büyük haksızlığı herkes mi görmezden gelir?

Ben 13 Ekim 2011 Perşembe günü Kartal FSHCM’deki duruşmamı beklerken aynı koridorda yan kapıda asılı bulunan beni şoka sokan bu yazıyıgördüm. Tüm meslektaşlarım gibi işlerim çok aceleydi ve gidip savcıya şikayet edemedim. Ama Twitter’da paylaştım: arkadaşlarıma yaydım. Çünkü bu mahkemede bir dosyam olsa ve dilekçe sunarak vekaletim bulunan dosyadan örnek almak istesem ve kapıda yazan fotoğrafta görebileceğiniz yazıya uygun şekilde hakim talebimi reddetse ben bu işi AİHM’e kadar götürür kazanırım diye düşünüyorum.

İşte bu ülkede kraldan çok kralcılık çok olduğu gibi: vur deyince öldürcüler de çok. Her vekilin e-imzası mı olmak zorunda vekaleti olan dosyaya bakmak için? Böyle bir zorunluluk olabilir mi? Her vekilin bilgisayarı ve bilgisayar kullanma bilgisi mi olmalı?

Bu ülkede kanun var diyoruz her gün; hukuka inanmak istiyoruz her nefes aldığımız an. Ama maalesef tüm çabamıza rapmen bu isteklerimizde muvaffak olamıyor ve bu inançlarımızın boş çıktığını görüyoruz.

Avukatlık Kanunu Madde 2: “Yargı organları, emniyet makamları, diğer kamu kurum ve kuruluşları ile kamu iktisadi teşebbüsleri, özel ve kamuya ait bankalar, noterler, sigorta şirketleri ve vakıflar avukatlara görevlerinin yerine getirilmesinde yardımcı olmak zorundadır. Kanunlarındaki özel hükümler saklı kalmak kaydıyla, bu kurumlar avukatın gerek duyduğu bilgi ve belgeleri incelemesine sunmakla yükümlüdür. Bu belgelerden örnek alınması vekaletname ibrazına bağlıdır.”

Avukatlık Kanunu Madde 46: ” Avukat, işlerini kendi sorumluluğu altındaki stajyeri veya yanında çalışan sekreteri eliyle de takip ettirebilir, fotokopi veya benzeri yollarla örnek aldırabilir. Avukatın onanmasını istemediği örnekler harca tabi değildir.
Avukat veya stajyer, vekaletname olmaksızın dava ve takip dosyalarını inceleyebilir. Bu inceleme isteğinin ilgililerce yerine getirilmesi zorunludur. Vekaletname ibraz etmeyen avukata dosyadaki kağıt veya belgelerin örneği veya fotokopisi verilmez.”

Bu konuda detaylı bilgi için Av. Serkan Ağar ve Av. Zeynep Bahadır’ın “AVUKATIN DOSYA İNCELEMESİNE GETİRİLEN İDARİ SINIRLAMANIN KANUNA AYKIRILIĞI” ismindeki şu öz çalışmalarına bakılabilir:

Klasik olacak ama şu aşina cümle ile bitirmek istiyorum:
“Görevimizi yaparken kimseye, ne müvekkile ne hakime ne iktidara tâbiyiz (…) Avukatlar esir kullanmadılar; fakat efendileri de olmadı.”
Molierac


Nihat Genç : “Akp zeki insanlardan oy alamaz.”


yaşam tarzı namusmuş: o da teminatları altındaymış!

“her bir vatandaşımın yasam tarzı, bizim namusumuzdur, bizim teminatımız altındadır” Recep Tayyip Erdogan
bu yazı üsküdar’ın göbeğinde bir afiş olarak karşıladı beni önce. inanamadım gerçekten.
şimdi bakıyorum da AKEPEnin twitter’inda da yaziyormus.

inanilmaz.

“vatandaş”ın ne olduğunu anlayamamış bir zihniyet.
cumhuriyetten, demokrasiden nasibini almamış bir mantık.

“namus” gibi soyut ve kanlı bir sosyal olguyu temel değer görebilen bir çağ dışılık.

teminat altına alması gereken onca değer varken,
namus’a özgülenmek.

yaşam tarzlarına namus prangası vurmaya çalışmak.

benim yasam tarzim kimsenin namusu degildir.
birak namusu kimsenin hicbirseyi degildir.
teminat altında olmasi gereken ozelliklerim ise AİHS ile altına imza attigimiz
temel evrensel insan haklarıdır.

iyiden iyiye bu insanların yönettiği ülke,
-en sevdiğim coğrafyada olsa, teker teker her şeyine de aşık olsam-
artık yaşanılmaz bir yer olmuş çıkmıştır.

bir insan evladının dediği gibi:

Davos’a bir daha gelmeyeceksen gerçekten, ben Davos’a yerleşiyorum RTE!…


UYAP mı? ÇALIŞTIĞINI GÖRMEDİM!

Tarih: 24 Ağustos 2010 Salı
Saat: 09.15-12.00 arası
Yer: İstanbul Ümraniye Adliyesi Tevzi Bürosu Önü
Kişi: İstanbul Barosu’na kayıtlı Av. Serhat Koç
Konu:Her zamanki gibi UYAP çalışmıyor, insanlar kuyruk. herkes dava açma, takip başlatma, harç yatırma telaşında. Ama 2010 Türkiye’sinin madalyalı Ulusal Yargı Ağı programı (o anda diğer avukat arkadaşlardan telefondan öğrenildiğinde ve günün devamında diğer adliyelerdeki kalemlere de sorulduğunda öğrenildiğine göre) yine ve yeniden çalışmıyor.

evet bu kadar basit sistem çalışmıyor.
ve yine tüm adliye yatıyor.
yatmak zorunda çünkü sistem çalışmıyor.
tüm adliye ne yapıyor.
e tabi yatıyor.
neden yatıyor?
çünkü sistem çalışmıyor.!!

abarttım zannediyorsunuz di mi?
bu satırları yazarken henüz 1 yılım dolmadı avukatlıkta, ve stajyerlik dönemim dahil bu kaçıncı tam güne veya yarım güne yayılan UYAP çalışmaması hadisesi benim gördüğüm ki ben pek adliyeye gitmiyorum.

Sonuç: Demek ki neymiş Türkiye’de vatandaşın hakkı olmadığı gibi hakkını arama hakkı da yokmuş. vatandaşın, avukatın işi gücü yokmuş tevzi bürosu önünde, vezne önünde saatlerce bekleyecek ama sistem gelmediği için işini yapamayacakmış.
öyleymiş.
uyap denilen bu meretin sistesine baktım vatandaşlar ya da avukatlar için sistem çalışmadığında aranılacak bir telefon numarası yok. yani nedir durum ne zaman gelecek sistem diye sorabileceğimiz bir yetkili yok.
sadece donanımsal arızalar için teknik servis numaraları var tabiki o da adliye çalışanları için.

peki 26 – 28 Mart 2010 arasında Harbiye Askeri Müze’de yapılan Euroforensics Adli Bilişim Kongresi’nde UYAP mükemmel çalışıyor hiç bir sorunu yok, böyle güzel yazılım ve uygulama bulamazsınız diye 1 saate yakın pardon ama kafa ütüleyen! yetkili kişilere o gün de sormuştum (o gün kıvırttılar) şimdi de soruyorum:

UYAP BENCE ÇALIŞMIYOR! SİZCE ÇALIŞIYOR MU?
TEK SORU TEK CEVAP LÜTFEN!…


ABD = AKP

ABD’nin Irak’a saldırıp işgal etme sürecinde en çok kullandığı dayanak kelimeler ile AKP’nin 12 Eylül 2010’da oylanacak olan Anayasa değişiklik paketine evet kampanyasında kullandığı destek kelimeler birbiriyle aynı.
Ha Washington’da Bush ha Üsküdar meydanında Erdoğan.
Aynı sözcükler: “Demokrasi için” “Özgürlük için” “Adalet için”…

ben de:
“Same shit different asshole”
demek istiyorum.


Sevim Tanürek’in nasıl cinayete kurban gittiğini, hala başbakan olan kişinin oğlunun nasıl katil olduğunu,

adaletin de ayrıca nasıl katledildiğini.

ve de gemi milyoneri olan erdoğan evladının askere nasıl gitmediğini, testis kanseri olduğunu! çürük raporu olduğunu öğrenin. araştırın internette de.

ve BU VİDEO‘yu paylaşın lütfen.

kimler nerelerde neler yapıyorlar lütfen düşünün, kimler bizim adımıza “devlet” olarak geçiniyorlar.

ben utanıyorum siz de utanın.

tabi gerçek utanması gerekenler utanmayacaklar, oy almaya devam edecekler.

youtube’a erişim yine engellenmiş YÜCE! Türk adaleti tarafından.

pek çok diğer yöntemle ulaşabileceğiniz gibi

http://girisyasak.net/

üzerinden verdiğim youtube linkine ulaşabilirsiniz.


Doğduğunuz gün neler olmuş?

Doğduğum günle ilgili detaylı bilgilerebu sitedenulaşabiliyorum ve son derece detaylı bu sonuçları siz de çok başarılı bulabilirsiniz kanaatimce.


ya İstanbul’un suları çeker seni ya da salo…..

ya İstanbul’un suları çekti beni ya da salo….
Deniz galiba bütün bunların nedeni. O mavi-yeşil-lacivert renk.
Sanal bir güzellik gibi. Yağlıboya bir tablonun henüz kurumamış yüzeyini izler gibiyim.
Vapurda tüm soğuğa rağmen dışarıda oturmuşum ve seyreyliyorum boy aynamı.
Herşeyden koparıyor da beni bende unutturuyor gibi.
Sanki tüm gördüğüm bu şehir silüeti bir manzara değil de bir gravür o benim çok sevdiğim 15.-16.-17. y.y. dönemleri İstanbul’unu bana hatırlatan?…
Tamamlanmamış bir gerçeklik parçası mı bu gördüğümü düşündüklerim. İstanbul bu şekilde kaç parçadan oluşuyor acaba ve ben kaçını bulabileceğim, bulmak isteyeceğim?

Uzaktan en işlek semtlere bile baktığımda sanki tüm binalar ıssız, terkedilmiş gibi; yaşam yok sanki ama vapur ya da motor kıyıya yaklaştıkça benimle birlikte karaya dökülen ve karada oradan oraya zaten o an itibariyle de koşturmakta olan binlerce insan: herkes kendi işinin peşinde ama hiç kimse tek bir işin değil…

Ben mi kuruyorum bütün bunları, çektiğinden midir beni içine ve dibine tamamen ve tümden öylece.
Çünkü ben başkaca su parçası görmedim bana kendisini bu şekilde seyrettiren, çeken beni çeken ve sularına karışmak istediğim.
Dünyanın başka sularında bu mümkün olabilir mi olabilecek mi acaba benim için? Gerçeklerde ve yüklenmiş yokluklarda yolculukla en sevdiğim, kendimi dinleyip bulduğum da arayıp paylaşmayı özlediğim…

Bir ziğnos Bedri Rahmi’nin selamını fısıldıyor şimdi acı çığlığıyla kulağıma.
cama dayadığım alnımı ve burnumu kaldırıyorum izlerinin kaldığı buhulanmış cama takılıyor gözlerim…
evet yine geldik bir kez daha burası:
üsküdar, eminönü, karaköy, beşiktaş, …


Alev Alatlı ve Nihat Genç

Bence Alev hanım’ı herkes dınlemeli ve herkes okumalı. O bir değer,fenomen ve hediye diyorum…Örneğin bu videodan başlayabiliriz kendisinin ne kadar bizim için önem arz ettiğini anlamaya.

Ayrıca Nihat Genç’in Erdoğan ve şeref üzerine videosunu izlemenizi tavsiye ederim. Ayrıca kendisinin sanatçılara yaptığı eleştiriyi ve de Onur yok şeref yok %47 değil %98 olsan ne yazar dediği videoyu da izleyin lütfen.